ALİ YILDIRIM / BERLİN – Tiyatronun bir yaşam okulu olduğunu düşünen Türkçeli bir grup genç insanın on yıllar önce başlayan girişimi, görülen o ki, Berlin tarihine yapışıp kalacak. TİYATROM, 1984’ten bu yana kendi adıyla faaliyette. Geçmiş 33 yıllık süre içinde 23 yıl Berlin Kültür Senatörlüğü tarafından finanse edilen Tiyatrom, 2008 yılından beri hiçbir maddi destek almadan kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Giderlerini tek başına karşılıyor ve tüm güçlüklere rağmen etkinliklerini sürdürüyor. Tiyatrom’un yükünü yıllarca yüksünmeden taşıyan isimsiz bir kahraman, Yekta Arman, “Bir tiyatronun aldığı yardımı kesmekle bir tiyatroyu kapatamazsınız, çünkü tiyatro bir tutkudur ve sadece sevgi ile yapılır” diyor. Yekta Arman, bu tarihsel girişimin öyküsünü bizlerle paylaştı.
– Tiyatrom hangi koşullarda doğdu? Amaç neydi? Nasıl bir işlevi oldu? İlk yılların anlamı sizce neydi? Berlin ve bu kentte yaşayan Türkçeli toplum için nasıl bir değer taşıyordu? Özetle: Bugünden bakınca geçmişi nasıl görüyorsunuz?
YEKTA ARMAN – 1970’li yılların başında burada yaşayan Türkler tiyatro çalışmalarına başlamışlardı. 1971’de çeşitli dernek çatısı altında yürütülen tiyatro çalışmaları vardı, ancak bunlar başlangıç düzeyindeydi. 1972-1973 yıllarına gelindiğinde artık dernekler müzik, tiyatro gibi çeşitli kültürel çalışmalara ağırlık vermiş durumdaydılar. Ben de buradaki değerli arkadaşlarımı o dönemde tanıma fırsatı buldum. Böylece Berlin’de ilk yerleşik Türk Tiyatrosu kurulmuş oldu: Yıl, 1974.
Başta İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan ayrılıp işçi olarak Berlin’e gelen rahmetli Engin Akçelik, Suavi Eren, rahmetli Kaya Gürel, rahmetli Yüksel Topçugürler, Birgül Topçugürler, Meray Ülgen, Beatris Tuncay, Mete Özcü, Hanife Özcü ve teknik sorumlumuz Hüseyin İşlek isimlerini sayabiliriz. Şu anda hatırlayamadığım arkadaşlarımız da olabilir.
1979’a kadar Aziz Nesin’in “Demokrasi Gemisi” adlı oyununu oynadık. Berlin’de 4 yıl boyunca sahnelediğimiz 70’in üzerinde oyunu turne düzenleyerek Almanya’nın birçok şehrinde sergiledik. Güner Namlı’nın „Ayrıklar“ adlı oyununu uzun süre oynadık. Bizim insanımızın yaşamını çok yakından gözlemleyen bir oyundu.
1980’nin Ocak ayında Türk Ensemblesi olarak Schaubühne’deki çalışmalara fiilen başladık. Türkiye’nin yetişdirdiği değerli insanlarla beraber çalışma fırsatı bulduk. Tuncel Kurtiz, Kerim Afşar, Beklan Algan, Ayla Algan, Macit Koper, Şener Şen, Toron Karacaoğlu, Dilek Türker ve Berlin’de yaşayan bizler bu grubu oluşturduk ve Schaubühne Berlin Türk Tiyatro grubunu kurduk. Bu grubun en büyük özelliği çok özel insanların bir arada olmasıydı. Schaubühne’de 4 yıl kaldık. 4’ü çocuk oyunu olmak üzere 13 oyun sergiledik. Sevgili Haldun Taner hocamızın da prömiyerinde hazır bulunduğu başrollerini Ayla Algan ve Tuncel Kurtiz’in oynadığı “Keşanlı Ali Destanı”, Nâzım Hikmet’ in “Ferhat ile Şirin”i, Güngör Dilmen Kalyoncu’nun “Kurban” adlı oyunlarını birer başyapıt olarak kabul edebiliriz.
– Yani bir tür “tarih önceniz” de var?
YEKTA ARMAN – Evet, özetle: 1974 Berlin Oyuncuları, 1979 Schaubühne Türk Topluluğu ve 1984’te de Tiyatrom kuruldu. Şöyle söyleyebiliriz: Berlin Oyuncuları ve Schaubühne Türk Tiyatro Topluluğu bir yerde Tiyatrom’un temellerini oluşturdu. 1984 yılında Berlin Kültür Senatörlüğü Schaubühne’ye, bünyesindeki Türk topluluğunu kendi imkanlarıyla yaşatması gerektiğini söyleyerek maddi desteğini çekti. Schaubühne de bu şartlarda grubu bünyesinde taşıyamayacağını dile getirince biz de Berlin’deki sivil toplum kuruluşları ile kurulacak bir Türk tiyatrosunu destekleyip desteklemeyecekleri konusunda görüşmeler yürütmeye başladık. Bu süreçte en büyük rolü Niyazi Turgay üstlenmiştir. DAAD’nin bursuyla Berlin’de bulunan Çetin İpekkaya’yı da yönetmen olarak göstererek Türk tiyatrosunun kurulması yönünde çalışmalarımızı yürüttük. Elbette bu hiç kolay olmadı. Sonuç itibariyle ilk olarak 2 senelik deneme süreci olmak üzere Berlin Kültür Senatosu kuruluşumuzu onayladı. Böylece Tiyatrom kurulmuş oldu. (5 Mayıs 1984)
– Tiyatrom’un yükseliş dönemi diyebileceğimiz yılları var mı? Hangi yıllarda hangi tür başarılardı bunlar? Bu görece ferah yılların bir dökümünü verip değerlendirebilir misiniz?
YEKTA ARMAN – Kuruluş, bize şunu dedirtti: Artık bizim de bir tiyatromuz var. Cep telefonları, internet ve facebook, twitter olmasa bile coşku ile birinci ve ikinci kuşağın sahiplendiği bir Tiyatrom oldu.
Bugüne kadar 150’nin üzerinde prömiyer, 8 dünya prömiyeri, 600 misafir oyun ve etkinlik, 226 konser ve resital, 47 sergi, 184 edebi ve felsefi akşamlar, 76 müzik ve şiir akşamı, 54 film gösterimi, 8 bin 644 çocuk ve 12 bin 482 genç insanın katıldığı uygulamalı tiyatro çalışmaları… Ankara, İstanbul,Antalya, Van, Trabzon ve İzmir Devlet Tiyatroları… İstanbul, Eskişehir, İzmit Şehir Tiyatroları, Berlin Grips, Karosel ve Freie Volksbühne tiyatroları ile yapılan ortak projeler…
Hiç durmadan ara vermeden, normal bir tiyatronun yaptığından daha fazla çalışma ve üretim. Çocuk oyunları, gençlik oyunları ve yetişkinler için oyunlar, oyunlar ve oyunlar…
Schaubühne Grubu’ndaki arkadaşların Türkiye’ye dönmesi ile biz Berlin’de yaşayanlar bütün sorumluluğu üstlenerek bu çalışmaya başladık.Amaç hep daha iyiye ve daha güzele ulaşmaktı. Yani, tiyatro çalışanı için “ferah ve rahat yıllar” yoktur. Hep yeniye, güzele ve doğruya hedeflenirsiniz. Elbette bu elde ettiğiniz başarı ve maddi yardımla eş orantılı olarak yürür.
– Ya Berlin’in “tekleşmesi”?
YEKTA ARMAN – 1989’dan sonra Berlin Duvarı’nın yıkılışı ile birlikte Berlin’in başkent konumuna gelmesi, ister istemez Doğu Berlin’i batı standartlarına taşıma yarışı ve birleşmenin getirdiği heyecan, yatırım ve inşaat sektöründe patlamalara yol açtı. Amaç, on yıl içinde Doğu Almanya’yı Batı Almanya seviyesine taşımaktı.
Gerek siyasiler, gerekse üst düzey yöneticileri ilk olarak yaşam standartını yükseltmek üzerine kurdular hedeflerini. Bu yaklaşımı sosyal ve kültürel alandaki çalışmalarda da aynı seviyede tutamadıkları için ister istemez Berlin’de ve Almanya genelinde bu eksiklik bize de yansıdı. “Türklerin de mi tiyatrosu var?” gibi sözlerle karşılaştık. 1989 öncesi Almanya’nın diğer şehirlerine her ay devamlı yaptığımız turneleri, bu tarihten sonra yılda 4-5 kez ancak yapabiliyorduk.
– Neden?
YEKTA ARMAN – Çünkü kültür dairelerinin ve sosyal çalışma yapan kurumların bütçeleri ya daraltıldı yada tamamen kaldırıldı, bölgesel bir kotaya kondu. Berlin’de kalıcılığı sağlama adına 1990-2000 yılları, Tiyatrom’un ve Berlin’de soluk alıp veren sanatın her kesiminde üreten arkadaşlar için çok zor geçen yıllar oldu.
Gerek dili yaşatma, gerek reperatuar hazırlığı, gerekse kendimizi tanıtma adına yaptığımız çalışmalar, yabancıların hiçbirşekilde öneminin kalmadığı o yıllarda, epey zor ve bir okadarda acı geçen yıllardı diyebilirim.Ama Tiyatrom ara vermeden ve bıkmadan, onurlu çalışmalarına devam etti.
Tiyatroda seyirci değişkendir. Bundan otuz sene önceki seyircimizle bugünkü seyircimiz arasında çok fark var elbette. Teknolojinin ilerlemesiyle insanların ilgi alanları da farklılaşabiliyor. Ama tiyatro öyle bir şeydir ki, kendinden hiçbir zaman için ödün vermez. Bu nedenle her zaman yaşamıştır. Çünkü tiyatro bizlere insan ilişkilerini en iyi şekilde hatırlatır. Sahne bize hep şunu söyler: “Ne olur unutmayın, insansınız, insan gibi yaşayın ve zamanı gelince de insan gibi bu dünyadan göçüp gidin.” Bu yüzden tiyatronun kendisi kalıcıdır. Hep var olmuştur ve olacaktır. Ancak oyun içeriklerinde değişiklikler olabilir. Son yıllarda Tiyatrom’da da komedi türü oyunların daha rağbet gördüğünü söyleyebilirim.
Devamı www.13.AVRUPA-KULTUR.eu adresinde
Fotoğraflar: Hüseyin İşlek