BERLİN – Federal Almanya’nın uzman müzik şirketlerinden “Trikont” (www.trikont.de) bünyesinde yayımlanan ilginç bir albüm devamını bekliyor. Ulm doğumlu ve Frankfurt Üniversitesi mezunu yazar İmran Ayata ile çalışmalarını Münih’te sürdüren Bülent Kullukçu, ortak üretimleri olan “Songs of Gastarbeiter” (Misafir İşçilerin Şarkıları) adlı albümde, yaklaşık 40 yıl önce Almanya’da üretilen Türkçe şarkılar üzerinden sesli bir tarih sondajı gerçekleştirdiler. Genç derlemeciler, bu çalışmalarıyla “unutulmaya karşı direnci” gündeme getirdiklerini belirttiler.
Halen halkla ilişkiler alanındaki çalışmalarını Berlin’de sürdüren ve Bülent Kullukçu ile birlikte aralarında Frankfurt’un da bulunduğu çeşitli kentlerde bu şarkılarla ilgili dinletiler düzenleyen İmran Ayata, sorularımızı yanıtladı.
-Gerçekten önemli bir albüm çıkardınız. Ortada böyle bir ürüne talep olmamasına rağmen kendinizi buna mecbur ya da adeta görevli hissettiniz. Yola çıkarken neler düşündünüz?
İMRAN AYATA – Bugüne kadar “Talep nedir?” diye düşünerek bir iş zaten yapmadım, ileride de böyle olacaktır sanırım. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Almanya’yı anlatmak ve anlamak için göç olgusuna daha geniş yer verilmesini, siyasi ve kültürel doğru bir duruş olarak görüyorum. Nitekim Almanya’da göç ve göçün getirdikleri üvey evlat konumunu aşmış değil. Bizler buna karşı tepki göstermekle yetinmemeliyiz, siyasi ve kültürel alanda üretken olmamız gerekiyor. Kaldı ki, böyle bir dinamizm var. Tiyatroda, edebiyatta ve göçmen politikalarında. Bunu yaparken eski argümanlarla boğuşmak da bana pek anlamlı gelmiyor. Ben şahsen bu argümanlarla uğraşmaktan artık yoruldum. Bugün Almanya’da göç, hâlâ ekonomi endeksli düşünülür. İşgücü ihtiyacını karşılamak için çağrılan, ekonomik krizlerde de geri gönderilmek istenen göçmenler… Bu, tarihi bir argüman değil. Bugün mültecilere çalışma hakkı tanıma tartışmaları, yurtdışından “kaliteli” işgücünü Almanya’ya davet etmek, bunun örnekleri… Daha çok şey sayabiliriz. Kısacası: Bugünü anlamak için dünü unutmamak gerekir. Zaten bu mümkün değil. Bu, kültürel alanda da öyledir. Fatih Akın’lardan, Shermin Langhoff’lardan, Feridun Zaimoğlu’lardan önceleri de vardır. Her şey “ikinci kuşakla” başlamadı yani. Bu, kimilerine demode bir yaklaşım gibi gelebilir, önemli değil. Bütün bunlardan daha önemli başka bir şey var: Göçmen türküleri, şarkıları Almanya toplumunda bilinmeyen, bilenler tarafından da unutulan bir kültür. Bunların kaybolmaması için, bu müziği daha geniş bir kitleye tanıtmak için Bülent’le yola çıktık.
Devamı www.01.AVRUPA-KULTUR.eu adresinde