FRANKFURT – Anadolu’yla ilgili, sadece uluslararası siyasette değil, antik tarih tartışmalarında da yeni zarlar atılıyor. Yeni bulgular masaya yatırılıyor, yeni yorum talepleri yükseliyor. Türkiye’nin, özellikle de batısının, M.Ö. 2’nci binyılda, Troya savaşlarının patlak verdiği M.Ö. 1200’lerin öncesi ve sonrasında, “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” bir coğrafya olarak “Sıfırıncı Dünya Savaşı”na sahne olduğu yeni iddialar arasında yer alıyor. Bu dönemin ardından Anadolu’nun 400 yıllık bir karanlık döneme girdiği, artık “kitabî” bir iddia değil, birçok somut bulgu ve ipucundan hareketle tartışmaya açılan bilimsel bir tez. Tamam, ama bunlar Türkçeye yabancı değil. İpuçlarını Türkçede görmüştük. Yani bizim için çok yeni bir durumda yok ortada.
Neden?
Buna geleceğiz. Önce şunu söyleyebiliriz: Her ne olursa olsun, Ege’nin protohistoryası, yani “tarihöncesi” ile “tarih” arasındaki dönem, gerçekten de çok yeni sürprizlere açık. Batı Anadolu halkı Luviler ve ülkeleri Luwiya’da, yani Bronz Çağı’nda Batı Anadolu’da gelişmiş bu uygarlıkla ilgili yeni bilgi ve tezler, yaşadığımız zamanı da altüst edebilecek bir enerji içeriyor olabilir.
Bu enerjinin, biz neredeyse cumhuriyetle birlikte, 1950’lerden itibaren ise yoğunlaşarak Türkçede işlemeye başladığına tanık olmuştuk: “Mavi Anadolu”.
Ünlü Halikarnas Balıkçısı’nın, tam adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, ve onun öncülüğündeki “Mavi Anadoluculuk” hareketinin temel tezleri (“Anadolu yarımadası Yunanistan yarımadasından daha uygar ve gelişkindi”) ile halen Zürih merkezli yeni bir “jeoarkeolojik harekâta” girişen Dr. Eberhard Zangger’in bulgu ve tezleri arasında bir devamlılık var: Uygarlığın beşiği, bugünkü Türkiye coğrafyasıydı ve o coğrafya, içerdiği kültürlerle birlikte bugünkü Yunanistan’dan çok daha önemliydi. Ancak modern zamanlarda, Batı, bu gerçeğin üzerini örtmek için çok çaba harcadı. “Oynak Tolgalı Hektor”un sonsuza dek gömülmesi şarttı.
Devamı www.04.AVRUPA-KULTUR.eu adresinde