VİYANA – Avusturya’da Avrupa’yı yakından ilgilendiren siyasi hesaplar yapılıyor, sağ ile daha sağın koalisyon hesapları çerçevesinde yeni yol haritaları çiziliyor. Ancak konunun birinci derecede muhataplarından Türk kamuoyu gelişmelerden haberli değil. Viyanalı yayıncı ve araştırmacı Birol Kılıç, Avusturya siyasetindeki son gelişmeleri sorularımızı yanıtlayarak değerlendirdi.
- Viyana’da nasıl bir koalisyon hazırlanıyor? Yani “sağ-daha sağ” (ÖVP+FPÖ) koalisyonu acaba ülkenin hangi sorunlarını çözebilir? Siz böyle bir koalisyonun iyimser hesapları hakkında ne düşünüyorsunuz?
BİROL KILIÇ – Bu cumartesi günü, 2018/2019 bütçesinde gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) oluşacak yapısal açıklarının yüzde 0,5 çerçevesinde kalmasının, hükümet programında mutabık kalınan bir nokta olarak basına açıklanması dikkat çekti. Bu, Avrupa Birliği tarafından uyulması gereken en önemli kural ve birçok ülkenin bu kurala uymaması büyük sorun arz ediyor. Ayrıca, Avusturya’nın yüzde 82’lik kamu borcunun milli gelire oranının, yüzde 72’lik bir seviyeye indirilmesi de karara bağlandı.
Burada hemen bir parantez açıp şu karşılaştırmayı yapabiliriz: Türkiye, yüzde 28,3’lük kamu borcunun milli gelire oranıyla, 28 AB ülkesinin 26’sından daha iyi bir performans sergiledi. Bunun dışında koalisyon hükümeti 24 alt grubu içinde 124 kişi gibi abartı sayılacak bir sayı görüşmelere devam ediyor. Kesin gibi gözüken, sağcı parti FPÖ’nün elinde içişleri bakanlığının, ÖVP’nin elinde ise maliye bakanlığının kalacak olması. Dışişleri bakanlığını FPÖ istiyor ama bu bakanlık 30 yıldır ÖVP elinde neredeyse. FPÖ’nün bu bakanlık ile Avusturya’nın başını uluslararası belaya sokacağına kesin gözü bakılması dikkat çekiyor. Çünkü FPÖ, AB konusunda pek iç açığı görüşlere sahip değil. Kosova, Sırbistan konusunda oldukça taraf ve Müslümanlara düşmanlığı artırıcı bir yerde. Avusturya üzerinden Sırp ve Türk, Arnavut sorununu yurt içinde kışkırtması da bekleniyor. Viyana dünyada Sırbistan dışında en fazla Sırp asıllı insanların yaşadığı şehir ve FPÖ gereksiz bir şekilde bu konuları kaşıyor.
RUSYA KONUSUNDA FARKLI
FPÖ, Rusya konusunda AB gibi düşünmüyor. Bunun gibi Avusturya Derin Devleti’nin birçok kırmızı çizgisine FPÖ uymuyor. Tüm dışişleri bakanlığı ve içişleri bakanlığı memurları ÖVP veya SPÖ partilerine yakın ve bu memurlar işlerinden öyle Türkiye’de olduğu atılamıyor. O yüzden bu koalisyon hükümetinin kurulması kadar devam etmesinin de ayrı bir sorun olacağı kulislerde konuşulanlar arasında.
Avusturya her ne kadar ihracat fazlası veren ve üreten ekonomisi ile sağlam bir endüstri altyapısına sahip olsa da kamu borcu önemli bir sorun teşkil ediyor. Bu borç parayı, Avusturya altyapısına yatırım olarak görmek gerekiyor. Bugün Viyana’nın, dünyanın en yaşanılabilir şehri seçilmesi boşuna değil. Avusturya’nın, bu ve geçtiğimiz yıl, yüzde 2 ila yüzde 3 seviyesinde büyüme göstermiş olması, hükümeti rahatlatıyor. Turizm geliri yüksek olan Avusturya, yeni dijital teknolojik alanda da yeni yatırımcılara kapısını açan ve yetişmiş eğitimli insan gücü yüksek olan bir ülke. Bu anlamda yeni hükümetin, tamamen ihracata yönelik olarak büyüyen bir ülke olan Avusturya’nın oturmuş, saat gibi işleyen bu sisteminde hata yapmaması gerekiyor.
Başka bir deyişle başbakan, dışişleri bakanı ya da diğer bakanların, ileri geri konuşarak başka ülkelerin içişlerine karışmamaları veya vatandaşların arasındaki din, dil, ırk, mezhep ve meşrep, cinsiyet ve görüş farklılıklarına yönelik söylemlerde bulunmamaları gerekiyor. Koalisyon hükümetinin başı, kral veya diktatör olmayacak. Tam tersine, haddini bilen, sağcı-solcu diye milleti birbirine düşürmeyen, sorun yaratmanın aksine sorunlara çözüm getiren insanlardan oluşacak. İsterlerse hata yapabilirler. Sert bir yurt içi ve yurt dışı muhalefeti, akbaba gibi başlarında bekliyor olacak.
Bu koalisyona hiçbir şekilde dışarıdan müdahale edilmesine gerek yok. Aşırı sağcı FPÖ, zaten dikkat etmez ise ve yaşanmış tarihlerinden ders çıkarmadan gerek yurt içinde gerek yurt dışında kurumsal ırkçılık yaparsa, sorunları çözmeyi bırakıp bir de yangının üzerine benzinle giderse, kendi kendini imha etmiş olur. Burası Almanya değil. Umuyoruz ki FPÖ, 30 yıllık geçmişinden ders almıştır ve Avusturya Cumhuriyeti’nde yaşayan yerli-yabancı tüm insanların mutlu mesut şekilde birlikte yaşamasına yönelik yapıcı siyaseti ile herkesi şaşırtır ve hayırlara vesile olabilecek bir ortam oluşur. Henüz kurulmamış bir koalisyon öncesi aksini iddia etmek doğru olmaz.
GENÇ BAŞBAKAN ÇÖZÜM ÜRETMEK ZORUNDA
Ama şunu söyleyebiliriz: Kanun dışı yaşayan yabancılar başta olmak üzere ülke huzurunu bozan tüm kişi, kurum ve kuruluşların Avusturya’da eskisi gibi at koşturması artık biraz zor, çünkü bu konuda FPÖ ve ÖVP’nin, seçmenlerine bu sorunları sert kanunlar ile çözeceklerine söz verdiklerini ve bu vaatle oy aldıklarını hesaba katmamız gerekiyor. FPÖ, bu konuda gözü kara ve hatta bu, koalisyon görüşmelerini dahi sona erdirebilir. ÖVP lideri ve çiçeği burnunda Başbakan Sebastian Kurz’un işi kolay değil. Eski hükümetteyken hem muhalefet hem iktidar rollerine girerek ve son dokuz ayda FPÖ siyasetinden de kendisine biraz katarak seçimlerde birinci oldu. Kurz, yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal pozisyonu ile önceden şikâyet ettiği sorunlara artık başbakan olarak çözüm getirmek zorunda. Yoksa bu koalisyon çok uzun ömürlü olmaz.
- Avrupa’nın en genç başbakanı olmaya hazırlanan Sebastian Kurz ve hükümeti, Avusturya’daki 300 binlik yoğun Türkiye kökenli nüfus için ne anlama gelecek? Hangi sorunlar sırada bekliyor ve bunlar Kurz hükümetinin altından kolayca kalkabileceği düzeyde mi?
BİROL KILIÇ – Kısa adı ÖVP olan ve Hristiyan demokratlar olarak bilinen Avusturya Halk Partisi ve lideri Kurz’un, son 30 yıllık gelişmelere bakarsak, Türkler, İslam ve Türkiye ile genel itibarıyla bir sorunu olmadığını görürüz. Hatta tam aksidir. Avusturya’da yaşayan Türklere partilerini açan, ramazan boyunca iftar yemekleri düzenleyen, Alevi-Sünni ayrımı yapmadan herkesi kucaklayan ve dostça yaklaşan genç lider Sebastian Kurz, ne yazık ki son 7 yılda, Avusturya’da yaşayan Ankara hükümetine yakın kişi kurum ve kuruluşların saldırılarına, aşağılayıcı sözlerine ve ölüm tehditlerine maruz kaldı. Ayrıca Kurz’un yanına Türk diye aldığı ama Ankara hükümeti ile aşırı yakın ve Avusturya değerlerine özünde değil sözde bağlı olan kişilerin, “Öl de ölelim, vur de vuralım” diyerek ellerinde Türk bayrakları ile sokakları doldurmaları ve şiddet çağrışımları da tüm ÖVP’yi hayal kırıklığına uğratmıştır. Bunun etkileri daha yıllarca sürecek. Dikkatli olmak gerekiyor. FPÖ, bu olaylardan en fazla yararlanan parti oldu. Ankara hükümetinin, kabadayı gibi Avusturya’yı fethediyoruz modundaki siyasileri, bürokratları ve ne oldukları belirsiz kişileri ihraç etmesi gerekiyor.
ZÜCCACİYE DÜKKANINDAKİ FİL
Avusturya bu sorunları, IŞİD terör örgütü ile birlikte bir milli güvenlik sorunu olarak tarihinde ilk kez görüyor. Detayına girmek istemiyorum. Avusturya’nın da, Ankara hükümetine yakınım diyerek farklı düşüncedeki, mezhepteki insanları sokaklarda, telefonla ya da farklı ortamlarda tehdit eden bu Recep İvedik, Tecavüzcü Çoşkun, Karın Deşen Jack ve Kurtlar Vadisi filmlerindeki karakterler gibi olan kişilerle arasına mesafe koyması gerekmektedir. Antik çağdan kalma lobicilik adı altında maddi-manevi çıkar peşinde koşan sabıkalı hırsız, katil ve uğursuzları saymıyorum. Bu tip insanlar tüm çamları devirmişlerdir; zücaciyedeki fil gibi tüm tabak, bardak ve çanakları kırmışlardır. Bırakın Avusturya asıllı insanları, Türkiye göçmenlerinin azımsanamayacak bir kesimi de tiksinti, nefret ve korku içinde her şeyi izlemektedir.
Ortalıkta, Müslümanları ve Türkleri koruyorum diye dolaşan sözde İdris özünde iblisler, bırakın yararı, Ankara hükümetine ve tüm Türkiye göçmenlerine zarar vermiştir ve hâlâ vermektedir. Bu da, bu sağcı koalisyon hükümetinin elini kolaylaştırmaktadır. Buna dur denmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni Viyana’da büyükelçi temsil etmektedir. Onun dışında kimse, Türkiye Cumhuriyeti’ni açık ya da kapalı temsil etmeye kalkmasın. Burada sorunları dile getirecek kişilerin, Türkiye’deki bir siyasi partinin maddi ya da manevi uzantısı olmaması gerekiyor. Bu kişiler, ciddiye alınmadığı gibi bir de tamamen farklı kategorilerde değerlendiriliyor.
Bardağın dolu tarafı görülmeli ve eski hatalar tekrarlanmadan barış, kardeşlik ve güven ortamı sağlanmalı. En çok zararı, burada yaşayan Türkler görüyor. Geçtiğimiz 50 yılda bu kadar sıkıntı ve problem yoktu. İnsanlar burada, sen-ben, o parti-bu parti, o mezhep-bu mezhep, o cemaat-bu cemaat diye paramparça oldular. Bunun müsebbibi Türkiye’deki siyasi partiler, cemaatler, ajan provokatörlerdir. Bırakın insanlar arz ve talep doğrultusunda STK ya da başka kurumlarda çalışsınlar. Avusturya’nın içişlerine bu kadar karışılması, iç barışı zedeliyor. Ankara ve Viyana hükümeti, akılcı davranarak, bardağın dolu tarafına bakarak, kimseyi esir, kendini ise baskı aracı olarak görmeyerek eksi ilişkiden nötr ilişkiye geçebilir.
HİÇBİR ŞEY PİŞİRİLDİĞİ SICAKLIKTA YENMEZ
- Ankara-Viyana ilişkileri yeni hükümetle birlikte nereye gidecek? Kurz’un görece daha sert bir politika izleyeceği anlaşılıyor? Ankara buna nasıl yanıt verecek? Sizin öngörüleriniz neler?
BİROL KILIÇ – Almancada şöyle bir söz vardır: Hiçbir şey kaynatıldığı, pişirildiği sıcaklıkta yenmez. Almancası şöyle: “Es wird nichts so heiss gegessen wie es gekocht wird.” Kurz, sorunları çözmek için başbakan olacak. Avusturya’daki 300 binden fazla Türkiye göçmeninin 200 binden fazlası, Avusturya vatandaşıdır. Kimseye bağlı değiller. Alınlarının teri ve namuslarıyla Avusturya Cumhuriyeti’nin şerefli vatandaşları olarak yaşamaktadırlar. Geri kalan Türk vatandaşları için de aynısı geçerli. Gerek Viyana gerekse Ankara hükümetinin ilk olarak sakin bir şekilde hâlihazırdaki sorunları çözmesi gerekiyor.
Bunun için aslında, partiler üstü hareket eden, iki ülkenin güvenini kazanmış olan ve her iki ülke arasında dostluk ve barış köprülerinin atılmasını isteyen vakıf, medya, eski siyasetçi ve/veya önemli işadamları bir rol üstlenebilirler. Bu bir vatandaşlık görevidir. Burada yaşayan insanlar, iki ülke tarafından da iç ve dış siyasete alet edilmemelidir. Bıçak kemiğe dayandı. Kimse Türkiye göçmenleri üzerinden siyaset yaparak oy kazanmaya çalışmamalı. Ortam çok gergin. Akıllı siyasetçiler bunu görüyor.
Geçtiğimiz hafta görüştüğümüz SPÖ asıllı eski Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, ÖVP’nin beyinlerinden Siyaset Akademisi Onursal Başkanı Werner Fasslabend ve adını vermek istemediğim birçok kişi de, Türkiye-Avusturya ilişkilerinin olumlu yönde seyretmesinin, en başta Avusturya’da yaşayan 300 bin Türkiye göçmeninin çıkarına olduğu konusunda hemfikir. Bizim de dileğimiz budur.
Bunun için artık negatif dili bırakıp bardağın dolu tarafını görerek dostluk ve barış için çalışmak gerekiyor. Ankara hükümetinden ricamız, sakince olayları takip etmesi ve sert tepkilerden kaçınmasıdır. Burada, yeni atanan ve Alman diline vâkıf yeni Büyükelçimize büyük görevler düşmektedir. Bu konuda herkes, elinden gelen desteği vererek ve sorunları, partiler üstü görerek, gurur yapmadan çözmeye gayret etmelidir. Tabii ki yanlışlar olursa eleştirilir ama kullandığımız dile dikkat etmemiz gerekir.
Avusturya ile Türkiye arasında, en başta ekonomik yatırımlar artırılmalıdır. Turist sayısının artırılması gerekir. Bunun için gerekli olan olumlu ortamın yaratılması adına, en başta Avusturya’da yaşayan Türk asıllı Avusturya vatandaşları olarak bizlerin, her iki tarafı da anlayarak ve empati kurarak, insanlar arasında dostluk ve güven atmosferi oluşturması gerekiyor. Tek şartla tabii: Eski hatalardan ders çıkararak.
ÖNÜMÜZDEKİ ALTI AY ÇOK ÖNEMLİ
Sayın Başbakan Binali Yıldırım, 2019 yılına kadar, Erzincan yöresinin suyu ve havasının kendisine verdiği hoşgörülü, güler yüzlü ve insancıl kişiliği ile özellikle Türkiye’nin en başta hukuk devleti olmasının altını çizerek bu konuda önemli ve yapıcı adımların atılmasına vesile olabilir veya en azından yanlışların durdurulmasını sağlayabilir.
Türkiye, Avusturya’nın düşmanı değildir. Tam tersine, 500 yıllık inişli çıkışlı ortak geçmişli kadim bir dostluk vardır. Türk milleti, “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek Cumhuriyet’i kuran Mustafa Kemal Atatürk kılavuzluğunda, önce yurt içinde ve sonrasında yurt dışında atılan tüm barışçıl adımları desteklemektedir. Avusturya, 2018 yılının ikinci yarısında, Bulgaristan’dan sonra Avrupa Birliği Başkanlığı’nı üstlenecek. Önümüzdeki 6 aylık süre çok önemli. Önemli çalışmalara imza atılabilir. Avusturya bu konuda çok iyi niyetli. Türkiye’nin güçlü bir ekonomiye sahip olmasını, komşularına en başta hukuk devleti kuralları ile istikrar mesajları veren bir ülke olmasını isteyen Avusturya asıllı siyasi, medya, STK ve yatırımcılar çoğunluktadır. Burada Ankara hükümeti parti siyasetinden çıkarak Türkiye Cumhuriyeti ve tüm vatandaşların tümü için hakaret eden bir çizgiye eski takımları bırakarak sessiz ve sakince dostluk köprülerini tekrar atmalıdır. Türkiye kesinlikle Avusturya’yı kazanmak zorundadır. Bu, Avusturya için de geçerlidir.
HAFTA.eu